Eğer neyi aradığınızı biliyorsanız , aradığınız şey tam olarak sizi bekleyen bir şekilde karşınıza çıkacaktır. Aynı çıplak gözle baktığınızda Mars’ı gökyüzünde görebileceğiniz gibi…Mars, çıplak gözle görülebilen ve antik çağlardan beri varlığı bilinen beş gezegenden biridir. Babil astronomları, M.Ö. 2. binyılda Mars’ın hareketlerini gözlemlemiş ve gezegenin gökyüzündeki konumunu kaydetmeye çalışmışlardır. Mars, onların kayıtlarında “Nergal” (savaş tanrısı) olarak adlandırılmıştır. Mısırlılar da Mars’ın hareketlerini gözlemlemiş ve bu gezegeni “Horus’un yıldızı” olarak isimlendirmiştir. Mars’ın retrograd hareketi (geri gitme gibi görünmesi), antik Mısır astronomlarının bir hayli ilgisini çekmiştir. Antik Yunanlılar Mars’ı “Ares” (savaş tanrısı) olarak isimlendirmişlerdir. Romalılar ise gezegene kendi savaş tanrıları olan “Mars” adını vermiştir. Kızıl renginin muhteşemliği nedeniyle bu miniş gezegen savaşla bağdaşlaştırılmıştır. Ve böylece Güneş sisteminin görülebilen gezegenlerinden biri kendisine hitap ettiğimiz adına sahip olmuş oldu.

Gezegenin varlığı yıllar geçtikçe araştırılmaya tabikide devam etti. Nicolaus Copernicus, Güneş merkezli evren modelini önererek Mars’ın Güneş etrafında döndüğünü savundu. Copernicus’un bu fikri, herkesin bildiği gibi astronomi tarihinde büyük bir devrim oldu. Sonrasında Danimarkalı astronom Tycho Brahe, Mars’ın yörüngesi hakkında son derece hassas gözlemler yapmaya başladı. Onun topladığı veriler, Johannes Kepler’in gezegenlerin hareket yasalarını oluşturmasında büyük rol oynadı. Kepler, Mars’ın yörüngesinin mükemmel bir daire değil, elips şeklinde olduğunu keşfetti. Bu, Kepler’in 1. hareket yasasının temelini oluşturmasını sağladı. Fakat Mars tüm bunlar yaşanırken daha tam olarak teleskopla gözlemlenmemişti. Tarihsel süreci kafamızda hayal etmeye başladığımızda gözlemese gözlemlese kim yapmıştır bu işi diye düşündüğümüzde bile aklımıza gelen Galileo Galilei, tabikide Mars’ı teleskopla gözlemleyen ilk kişi oldu. Ancak teleskoplarının çözünürlüğü düşük olduğu için yüzey detaylarını göremedi. (1600’lü yıllardaki teleskopların bu kadar iş yaptığına bile şükretmemiz gerekir.) En sonunda İtalyan astronom Giovanni Schiaparelli 1877 yıllında Mars’ın yüzeyinde koyu çizgiler fark etti ve bunlara tahmin edilmesi çokta zor olmayan bir isim olarak “kanallar” (canali) adını uygun gördü. Bu kanalların, o dönemde bazı insanlar tarafından yapay yapılar olduğu ve Marslılar tarafından inşa edildiği düşünüldü. Bu yanlış yorumlama, Mars’ta yaşam olduğu dedikodusunun temelini attı.

Modern Uzay Çağı’nın başlaması Mars’ın gözlemlenmesine olanak sağladı. NASA’nın 1965’te gönderdiği Mariner 4 uzay aracı, Mars’ın yanından geçerek gezegenin ilk yakın plan fotoğraflarını çekti. Bu fotoğraflar, Mars yüzeyinin kraterlerle kaplı olduğunu ve atmosferinin çok ince olduğunu gösterdi. 1976 yılında gönderilen Viking 1 ve Viking 2 uzay araçları, Mars’a iniş yaparak yüzeyden fotoğraflar gönderdi ve biyolojik yaşam arayışına yönelik ilk testleri gerçekleştirdi. Ve bugün Mars denilince aklınızda canlanan gezegenin görüntüsü yavaş yavaş oluşmaya başlamış oldu.
Mars’ın oluşumu, erken Güneş Sistemi’ndeki gezegenimsilerin (protoplanet) çarpışmaları ve birleşmeleriyle gerçekleşti. Mars, Güneş Sistemi’nin dördüncü gezegeni olarak yaklaşık 4,6 milyar yıl önce, Güneş Sistemi’nin diğer gezegenleriyle aynı dönemde oluştu. Güneş Sistemi’nin başlangıcında, biriken toz ve gaz bulutları kütleçekim etkisiyle disk şeklinde yoğunlaşarak Güneş’i ve çevresinde dönen gezegenleri oluşturdu. Mars, bu süreçte daha az malzeme toplayarak Dünya ve Venüs gibi karasal gezegenlerden daha küçük bir yapıya sahip oldu. Dünya’ya göre daha küçük olduğundan, gezegenin çekirdek oluşumu sırasında yeterince ısı biriktirme fırsatına sahip olamadı. Bu durum, Mars’ın jeolojik aktivitesinin Dünya’dan daha erken sona ermesine neden oldu. Gezegendeki volkanik faaliyetler yaklaşık 2 milyar yıl önce büyük ölçüde durmuştur. Mars’ın iç yapısında bir çekirdek, manto ve kabuk bulunur. Çekirdeği demir ve nikelden oluşur, ancak Dünya’nın aksine sıvı mı yoksa katı mı olduğu henüz tam olarak belirlenememiştir.

Mars’ın çapı yaklaşık 6.779 km’dir ve Dünya’nın yaklaşık yarısı büyüklüğündedir. Yerçekimi Dünya’nınkinden üçte bir daha azdır.Mars’ın yüzeyi demir oksit nedeniyle kızıl renktedir. Bu nedenle “Kızıl Gezegen” olarak da bilinir. Yüzeyde dev volkanlar, derin vadiler ve geniş düzlükler bulunur. Güneş Sistemi’nin en büyük volkanı olan Olympus Mons ve en derin vadisi Valles Marineris bu gezegende yer almaktadır. Mars’ın atmosferi çok ince olup, %95 oranında karbondioksitten oluşur. Bu atmosfer, Dünya’nın atmosferinin %1’i kadar yoğundur ve yaşam için uygun değildir.Mars çok soğuktur; ortalama sıcaklık -63°C civarındadır. Ancak ekvator bölgelerinde sıcaklık gündüzleri 20°C’ye kadar çıkabilir, geceleri ise -100°C’nin altına düşebilir. Mars’ın kutuplarında su buzu ve kuru buz (donmuş karbondioksit) katmanları bulunur. Mevsimlere bağlı olarak bu katmanların büyüklüğü değişmektedir.
Mars’ın en ünlü özelliklerinden biri, Güneş Sistemi’ndeki en büyük yanardağ olan Olympus Mons’tur. Yüksekliği 21 km, taban çapı ise 600 km’dir. Bu devasa yapı, Hawaii Adası’nın toplam alanının yaklaşık 100 katı büyüklüğündedir.Güneş Sistemi’ndeki en büyük kanyon sistemi olan Valles Marineris, 4.000 km uzunluğunda ve bazı yerlerde 7 km derinliğindedir. Dünya’daki Büyük Kanyon’dan yaklaşık 10 kat daha büyüktür. Kanyonun, tektonik hareketler ve lav tüplerinin çökmesi sonucu oluştuğu düşünülmektedir.Mars’ın güney yarımküresinde bulunan bu devasa çarpma havzası ise, yaklaşık 2.300 km çapında ve 7 km derinliğindedir. Bu yapının, büyük bir meteorit çarpması sonucu oluştuğu tahmin edilmektedir.


Mars’ın eksen eğikliği Dünya’ya benzer (yaklaşık 25.2°), bu nedenle Mars’ta da mevsimler yaşanır. Ancak Mars’ın yörüngesi daha eliptik olduğundan mevsimler Dünya’dakinden daha uzun sürer. Bir Mars yılı yaklaşık 687 Dünya günü kadardır.Mars’ın Phobos ve Deimos adlı iki küçük uydusu vardır. Bu uydular, düzensiz şekilleri ve küçük boyutları nedeniyle, Güneş Sistemi’ndeki asteroitlerden Mars tarafından yakalanmış olabilecekleri düşünülür.Mars’taki toz fırtınaları, tüm gezegeni kaplayacak kadar büyük olabilir. Bu fırtınalar aylarca sürebilir ve yüzeydeki sıcaklığı önemli ölçüde düşürebilir.Mars’ta geçmişte sıvı su bulunduğuna dair güçlü kanıtlar vardır. Yüzeyde eski nehir yatakları, göl kalıntıları ve mineral oluşumları keşfedilmiştir. Günümüzde ise yüzey altında donmuş su katmanlarının olduğu düşünülmektedir.Mars’ta bir gün yaklaşık 24 saat 39 dakika sürer. Bu, Mars gününün Dünya gününe oldukça yakın olduğu anlamına gelir.Mars, Dünya gibi küresel bir manyetik alana sahip değildir. Bu nedenle, Güneş rüzgarlarına karşı korunmasızdır ve atmosferinin büyük bir kısmını milyarlarca yıl önce kaybetmiştir.

Mars, uzay keşifleri açısından büyük ilgi görmektedir. NASA, ESA ve SpaceX gibi kuruluşlar Mars’a insan göndermeyi hedeflemektedir. Mars’ta koloni kurma planları, bu gezegeni insanlık için ikinci bir yaşam alanı yapma potansiyelini araştırmaktadır. İkinci bir evimiz olabileceği fikri insanlığı heyecanlandırsa da bazen evimiz gibi sandığımız yerler aslında gerçekten öyle bir yer değildir. Bu yüzden sanırım dikkatli olmalıyız.