Sağaltma, sağ- kelimesinden türeyerek Eski Türkçede “iyileşme” ve “iyileştirme” anlamına gelir. Halk sağaltıcılığı, bir hastalığı iyileştirme gücüne sahip olduğu düşünülen kişilerin uyguladığı geleneksel yöntemleri kapsar. Bu güce sahip olduğu kabul edilen “kam“, “şaman” yada “emci” adı verilen kişiler halkın hastalıklarını gidermek için çeşitli ritüeller gerçekleştirerek şifa dağıtırlar.
Bu ritüellerin bilimsel bir açıklaması olmasa da günümüzde hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Bu inanışlar genel olarak halk hekimliği veya halk bilimi kapsamında değerlendirilir.
Günümüzde de ocak olarak bilinen şifacılar varlığını sürdürmektedir. Bu kişiler, atalarından öğrendiklerini uygulayarak hastaları iyileştirdiğine inanılan teknikler kullanır. Anadolu’nun pek çok köyünde, bu ocağa sahip kişiler geleneksel yöntemlerle şifa dağıtmaya devam etmektedir. Örneğin; Her bebek doğduktan sonra mutlaka sarılık geçirir. Modern tıpta bu durumun tedavi yöntemi gözlemlemek ve beklemektir. Halk hekimliğinde ise, bebeğe sarı bir yazma bağlamak, altın takmak veya sarı kıyafetler giydirmek, sarılığın kısa sürede geçmesini sağlayacağına inanılır.
Anadolu’nun hemen her köyünde ocak sahibi aileler mutlaka bulunur. Bu ailelerde, sağaltıcılık yeteneği anne, nine veya büyükninelerden aktarılan eller sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılır. Peki, bu el alma geleneği nasıl gerçekleşir?
Bir ocağa sahip olan kişi, bu geleneği devam ettirmek isteyen kişiye eliyle su içirerek ona “el” verir. Su içirme sırasında, “Benim elim değil, Fatmana’nın eli” ya da “Benim elim değil, Fadimana’nın eli” diyerek bu manevi bağı kurar. Bunun ardından, el alan kişi sağaltıcılık uygulamalarında başarılı olacağına inanılır.
Bu kültürel sağaltıcılık gelenekleri, her ne kadar bilimsel bir temele dayanmasa da, geçmişten gelen mitolojik unsurları da kapsayarak şekillenen geleneksel tedavi yöntemleri arasında yer alır.
Dalak Kesme Ocağı
Sancılı bir karın ağrısı yaşayan kişi, şifa bulmak için ocağı olan birine gider. Bu kişi, geleneksel bir yöntem olan dalak kesme gerçekleştirilir.
Öncelikle, bir avuç kadar hamur yoğrulur. Ardından, ağrının olduğu bölgeye bir kesme tahtası yerleştirilir ve üzerine yoğrulan hamur konur. Ritüel sırasında, hasta “Kesemezsin” der, ocak sahibi ise “Keserim” diye karşılık verir. Bu zıtlaşma üç kez tekrarlanır. Sonunda, ocak sahibi hamuru bıçakla karnın üzerinde keserek ritüeli tamamlar. Bunu yaparken “Benim elim değil, Fadimana’nın eli” diyerek, şifa veren gücün kendisinden değil, geçmişten gelen bir elden aktarıldığını ifade eder.
Bunun ardından, hastanın belirli bir perhiz uygulaması gerekir. Özellikle, mayalı ekmek yememesi tavsiye edilir.
Bulgur Püskürmesi
Vücudu küçük sivilcelerle kaplanan ve şiddetli kaşıntı şikayeti olan kişi, şifa bulmak için ocağı olan birine başvurur. Bu kişi, geleneksel bir yöntem olan bulgur püskürmesini uygular.
Ritüel, ocak sahibinin çeşitli sureler okuyarak hastaya dua etmesiyle başlar. Ardından, bir avuç bulguru ağzına alarak hasta olan kişiye doğru püskürtür. Bu işlem tamamlandıktan sonra, yeniden dua okunarak tedavi tamamlanır.
Yılancık Taşı (İlancık)
Halk arasında ilancık olarak da bilinen yılancık taşı, erkek ve dişi olarak ikiye ayrılır. Bu taşların canlı olduğuna ve üreyebildiğine inanılır. Ura yani Un ile beslenen bu taşların, insanlara şifa dağıttığı kabul edilir.
Kas ve eklem ağrıları çeken kişiler, bu taşlara sahip olan ocağa giderek şifa arar. Ocak sahibi, öncelikle taşlarına sureler okuyarak ritüele başlar. Daha sonra, taşlara tükürerek “Benim elim değil, Fadimana’nın eli” der ve ağrıyan bölgeye sureler okuyarak taşları yapıştırır.
Bu taşlar kendiliğinden düşünceye kadar ağrıyan bölgede bekletilir. Bu süreç boyunca ocak sahibi kişi sürekli dualar okumaya devam eder.

Çıban İçin Cüher Toprağı
Yüzünde büyük çıbanlar çıkan kişi, şifa bulmak için ocağı olan birine gider. Ocak sahibi, önce dualar okuyarak ritüele başlar, ardından cüher toprağını çıbanlı bölgeye sürer.Hasta olan kişiye bu toprak verilir ve üç gün boyunca çıbanlı bölgeye sürmesi söylenir. Bu sürenin sonunda çıbanın iyileşeceğine inanılır.
Cüher toprağı, Afyonkarahisar’ın Şuhut ilçesine bağlı Mahmut Köyü’nde bulunan bir türbenin toprağıdır ve şifalı olduğuna inanılır.
Cüher kelimesinin kelime anlamına bakacak olursak;
Cüher kelimesi, Derleme ve Ağız Sözlüğü’nde farklı anlamlara gelmektedir. Bölgelere göre anlamları değişmektedir.
- Çorum ve Amasya: Türbeden alınan şifalı toprak
- Bolu ve Eskişehir: Kuvvet, güç
- Konya ve Yozgat: Kıymetli, değerli
- Giresun: Sıtmaya benzer ateşli bir hastalık
Şifalı olduğuna inanılan cüher toprağı, halk inanışlarında değerli ve güçlü bir unsur olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, bu kelimenin farklı bölgelerde “kıymetli”, “kuvvet” ve “güç” anlamlarını taşıması tesadüf değildir.
Doğup büyüdüğüm topraklarda varlığını sürdüren bu ocakların hem faydasını gördüm hem de bu ocağa sahip bir araştırmacı olarak, bu geleneklerde mantık aramanın her zaman doğru olmadığını düşünüyorum. Bu ocaklar, halk inanışlarında büyük bir öneme sahip olmanın yanı sıra, toplumda şifa kaynağı olarak da kabul edilmiştir.
Her zaman, her yöntemde katı bir mantık aramak, bazen yanıltıcı olabilir. Kadim Türk halkının inançları, nesiller boyunca aktarılarak birçok Türk yurdunda varlığını korumuş ve halk arasında geçerliliğini sürdürmüştür.
Bu alanda çalışmalar yapan birçok Türkolog ve Türk halk bilimci, bu inanışları derleyerek önemli katkılarda bulunmuştur. Her birimiz, doğup büyüdüğümüz toprakların kültürel mirasını ve kadim inanışlarını korumak ve kayıt altına almakla mükellefiz.
Bu ocaklar ve inanışlar Afyonkarahisar ilinin Sinanpaşa ilçesinde Kırka beldesindeki halk anlatılarından derlenerek sunulmuştur.
1 Yorum