Edebiyatımızın tozlu raflarından çekip çıkardığımız ve okuduğumuzda aslında o rafta bulunmayı hak etmeyen bazı romanlar vardır. Hangi dönemde veya hangi dilde yazıldığı fark etmeksizin bu romanlar, günümüzde bile yolumuza, fikirlerimize ışık tutarlar. Tam da böyle bir roman önerim var. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın muazzam eseri, CADI..
Dönem dönem duyduğumuz ve çoğumuzu rahatsız eden sosyal kavramları hatta batıla yakın inançları bile yüzyıl önce anlatan ve bunun aslında bir kandırmaca, daha açık söylememiz gerekirse, bizlere öğretilen doğruların arkasındaki esas hakikatlerin insan hayatını nasıl etkilediğini gözler önüne seren eserde önemli karakterlerden biri, ‘’ Naşit Nefi Efendi’’ dir. Naşit Nefi Efendi, geçmişte Binnaz Hanım ile evlenir. Evliliklerinden iki çocuk dünyaya gelir. Lakin bir süre sonra Binnaz Hanım hayatını kaybeder ve Naşit Nefi Efendi artık iki çocuğu olan bir ‘’dul’’ dur. Aslında roman tam da burada başlar. Binnaz Hanım’ dan sonra tekrar evlenen Naşit Nefi Efendi’nin evinde ölüme kadar giden tuhaf olaylar yaşanır. Öyle ki evin perili olduğuna inanılır. Çevredekilerin dilden dile, kulaktan kulağa aktardığı bu durum kar topu gibi büyüyerek dolaşır. Ama çoğunluğun kabul ettiği tek gerçek, Binnaz Hanım’ın dirilip, Naşit Nefi Efendi’nin evlendiği kadınlara musallat olduğudur. Bu dedikoduyu destekler vaziyette olayların artarak devam etmesine rağmen Naşit Nefi Efendi için bir eş daha bulunur. Bu eş, amcasının evine sığınan lakin yengesinin istemeyip tabir-i caizse başından atmak istediği Fikriye’dir. Anlatılan çoğu korku dolu hikayeler ile birlikte, Fikriye ile Naşit Nefi Efendi’nin arasındaki yaş farkı da umursanmaz. Lakin her şeyden önce Naşit Nefi Efendi’nin önceki eşi olan Şükriye Hanım ile konuşmak, o köşkte neler yaşadığını anlattığı kitabını okumak Fikriye’yi evlenmekten kurtarır. Dedikodular daha da büyür ve Naşit Nefi Efendi bir daha kimseyle evlenemez. Çocuklarını büyütür, evlendirir. Romanın sonunda eve bir zarf gelir. Bu zarf aslında inandığımız, doğru kabul ettiğimiz her şeyi sorgulatan cümlelerden ibarettir. Gerçek açığa çıkar ama bu gerçek kiminin yıllarını kiminin de canını almıştır.

Geçtiğimiz günlerde sinemaya uyarlanan bu roman, zamanında Şehabettin Süleyman tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir. Eleştirilme sebeplerinden biri yalın ve basit olmasıdır. Lakin günümüzde bile anlaşılması ve yüzyıl arasında hala sorgulamamız gereken kavramların bulunması bu eleştiriyi de sorgulatır.
Metafizik olaylardan akılcı çözümlere ulaşan bu roman gerek üslubu gerek de okuyucuya verdiği ana fikri ile kitaplığımızda bulunması ve unutulmaya yüz tuttuğu an hatırlanması gereken bir Türk Edebiyatı romanıdır.