Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Sis, Tevfik Fikret
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
24 Aralık 1867’de İstanbul’un Kadırga semtinde dünyaya geldi. Öğrenimide Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştüyesinde başladı ancak okulu 93 Harbi yenilgisinden sonra İstanbul’a göç eden tahsis edilince öğrenimine Galatasaray Sultanisinde devam etti. 11 yıl öğrenim gördüğü okulunda devrin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Muallim Naci, Muallim Feyzi gibi öğretmenlerin öğrencisi oldu. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. Öğretmenlerinin teşviki ile yazdığı ilk şiiri, Tercüman-ı Hakikat’te yayımlandı. Nazmi mahlasıyla yazılmış, gazel tarzında bir şiirdi. Okulu 1888 yılında birincilikle bitirmiştir.
1895’te Recaizade Ekrem, Fikret’i bir bilim dergisi olan Servet-i Fünun’un sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı ve onları dergiyi bir edebiyat dergisi hâline getirmeye ikna etti. Dergi, Tevfik Fikret yönetiminde çıkmaya başladığı 256. sayıdan itibaren bir edebiyat dergisi hâline geldi. Şair, 1895 yılının Haziran ayında oğlu Halûk’un doğumuyla baba oldu. O sıralarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamaktaydı. Şiirlerini “Mehmed Tevfik” yerine “Tevfik Fikret” olarak yayımlamaya başlamıştı.
Yönettiği derginin etrafında yenilikçi bir grup aydın toplanmıştı ve dergi, bu sanat topluluğuna ismini verdi. Sanatta hem içerik hem biçimde atılım yapmayı ilke edinen, ağdalı dilleri ve karamsarlığı ile tanınan topluluğun hareketine ise Edebiat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) denildi. Bu ekolde Fikret’in yanı sıra Halit Züya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, Hüseyin Cahit, Ahmet Şuayip, Hüseyin Siret gibi isimler bulunuyordu. Kurulan bu topluluk, siyasal eylemlerden uzak görünüyordu. Zamanla Fikret’in şiirlerindeki toplumsal boyut arttı, ulusalcılık ön plana çıktı. 1987 Osmanlı Yunan Savaşı’nda Türkler’in büyük bir zafer kazanmasından etkilenerek kahramanlık ve zafer şiirleri yazdı. “Yenişehir Gazilerine” isimli şiirinde dünyaya meydan okudu.
Tevfik Fikret, 1896 yılı sonlarında Robet Kolej’de Türkçe dersleri vermeye başlamıştı, bu görevi ölümüne dek sürdürdü. Okul dışında kalan tüm zamanını dergiye veriyordu. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açtı. Evi arandı, söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest kaldı. Çok geçmeden Robert Kolej’de bir çaya karısıyla birlikte gitmesi bahane edilerek gözaltına alındı. Bu olaylar, Fikret’te inziva düşüncesini derinleştirmişti. Dostları Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Hüseyin Kazım, Dr. Esat da düşüncelerine katıldı. Birlikte Yeni Zelanda’ya gitmeyi; bu gerçekleşmeyince Hüseyin Kâzım’ın Manisa’daki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler ancak Tevfik Fikret vazgeçince arkadaşları da vazgeçti. 1900 yılında ilgiyle karşılanan ilk kitabı “Rubab-ı Şikeste (Kırık Saz)” adlı eserini yayımlayan Tevfik Fikret; Ahmet İhsan ile dergi yönetiminde uyuşamadığı için ertesi yıl topluluktan ayrıldı. Artık sadece Robert Kolej’de öğretmenlikle meşguldü. Ricası üzerine Servet-i Fünûn yönetimini Hüseyin Cahit üstlenmişti. Birkaç ay sonra Servet-i Fünûn, Hüseyin Cahit’in Fransız İhtilali üzerine bir çevirisi yüzünden kapatıldı ve grup tamamen dağıldı.
Aşiyan
Servet-i Fünun’un kapanması, baskıcı yönetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa’nın sürgüne gönderilmesi, 1902’de kız kardeşi Sıdıka’yı kaybetmesi, babasının Irak’a sürülmesi ve 1905’te babasını da kaybetmesi, Tevfik Fikret’i çok yıpratmıştı. İstanbul’u ahlaksızlıkla suçlayıp lanetleyen ünlü “Sis” şiirini 1902 yılında İstanbul’un sisler altında olduğu bir günde yazdı.

Son halife Abdülmecid Efendi’nin Tevfik Fikret’in “Sis” şiirinden ilhamla yaptığı tablo.
Tevfik Fikret’in ”Sis” şiirine Yahya Kemal, “Siste Söyleniş” şiiri ile yanıt vermiştir. Sis şiiri, Tevfik Fikret’in istibdat devri İstanbul’una baştan sona karamsar bir ruh haliyle lanet okuduğu şiirdir. Yahya Kemal de şiirine bir sis betimlemesi başlar. Bu kapanışta bile bir güzellik vardır ve hiçbir yerin güzelliği İstanbul’un güzelliği ile kıyaslanamaz. Şiirdeki özneye göre “Sis” şiiri “Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisidir.” Şair, bu şiirdeki bedduayı anımsadıkça ıstırap duyar. İstanbul’un güzellikleri uzakta değildir. Yahya Kemal İstanbul’a seslenerek onun “bu beyaz karanlıktan sıyrılmasını”, “parıl parıl parlamasını” diler. Şiir, her hali güzel olan bu şehrin bizden ayrılmamasını dileyen bir dua ile biter.
Hayır bu hâl uzun süremez, sen yakındasın;
Hâlâ dağılmayan bu sisin arkasındasın.
Sıyrıl, beyaz karanlık içinden, parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta, ay ve yıl
Hüznün, ferahlığın bizim olsun kışın, yazın,
Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın.
Siste Söyleyiş, Yahya Kemal Beyatlı
Sıkıntılar içindeki şair, inziva düşüncesini gerçekleştirmek için Kadırga’daki konağın satışından elde ettiği parayla Robert Kolej’in yamacında, Rumelihisarı’nda planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırmaya başladı. Üç katlı ahşap yapının inşaatı, 1905’te tamamlandı. Günümüzde müze olarak hizmet veren eve eşi ve oğlu ile birlikte yerleşti. Toplumla arasına bir mesafe koyabileceği, mesleğine devam edebileceği, ülkenin gidişatını uzaktan izleyip eser üretebileceği bu mekana Aşiyan (yuva) adını verdi. Evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etti.
Tevfik Fikret’in ölümünden üç yıl sonra Mustafa Kemal, Aşiyan’a çıkarken manej hocası Emin Bey’e, ‘Ben inkılap ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında elbette ki Aşiyan gelir’ der. Aşiyan’a çıkılır ve bu önemli ziyaret şu cümleyle noktalanır: ‘Tavaf-ı tahatturunda bulunmakla mübahi perestişkaran-ı Fikret. (Anma ziyaretinde bulunmakla övünerek, Fikret dostları) 19 Ağustos 1918, Pazartesi, Mustafa Kemal, Selayman Nazif, Faik Ali (imzalar).

1905-1915 yılları arasında yaşadığı bu ev 1940 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından eşi Nazime Hanım’dan satın alınıp, 1945 yılında Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak açıldı. Daha önceleri Eyüp mezarlığında bulunan naaşı, bu bahçeye nakledilmiş ve bu tarihten sonra müze “Aşiyan Müzesi” adını aldı.
İçerisinde Tevfik Fikret’e ve Abdülhak Hamit Tarhan’ın ölümünün ardından eşi tarafından İstanbul Belediyesi’ne bağışlanmış eşyaların sergilendiği müzede Aşiyan’ın eşsiz manzarası ile Servet-i Fünun dönemine tanıklık edeceksiniz.

Müze ziyareti ücretsiz olup İstanbul’un pek çok semtinden ulaşımın mümkün olduğu Beşiktaş’ın Bebek semtindeki bu müzeye Beşiktaştan Ortaköy yönüne gelen otobüslere aynı zamanda Anadolu yakasından ulaşım için Üsküdar-Aşiyan vapuru veya Anadoluhisarı-Aşiyan vapurunu kullandıktan sonra Aşiyan yokuşunu çıkarak müzeye ulaşım sağlayabilirsiniz.