Ay Nasıl Oluştu?

Gezegenimize gece vaktinde gerek parlak tatlı ışığını denize vurup yakamoz oluşturan, karanlıkta yolumuzu aydınlatan , bir ay içinde 4 farklı döngüye girerek geceleri kafamızı gökyüzüne çevirmemizi sağlayan,  gerek yolculuk yaparken bizi takip eden Ay’ımızın oluşumu hakkındaki en ayrıntılı açıklamalardan biri, büyük çarpışma hipotezi temel alınarak yapılmaktadır. Bu süreç milyarlarca yıl önce Dünya’nın genç olduğu dönemlerde gerçekleştiği düşünülmektedir.

Güneş Sistemi’nin ilk dönemlerinde, toz ve gaz bulutlarının yerçekimi etkisiyle bir araya gelmesi ile birlikte gezegenler ve gezegenimsi cisimler gökyüzüne merhaba demeye başlladı. Dünya, bu süreçte büyüyerek daha büyük bir kütleye ulaştı ve bir proto-gezegen haline geldi. (Proto-Gezegen: Bir ön gezegen diski içinde ortaya çıkan ve farklılaşmış bir iç bileşen üretmek için iç erime geçiren büyük bir gezegen embriyosudur.) Ancak bu dönemde, birçok büyük gök cismi Güneş Sistemi’nde serbestçe hareket edebilme özelliğine sahipti.

Mars büyüklüğünde olduğu tahmin edilen ve kafasına göre avare hareket eden bir gezegenimsi cisim, Theia, Dünya ile çarpışma rotasına girmeye başladı. Theia’nın Dünya’ya çarpmadan önce Güneş çevresinde bir yörüngede olduğu ve Dünya ile çarpışmasının tesadüf olmadığı, yerçekimi etkileriyle oluşan dinamik bir süreç sonucu gerçekleştiği düşünülmektedir.

Bahsi geçen çarpışma yaklaşık 4.5 milyar yıl kadar kısa bir süre önce meydana geldi. (Bizim aklımızın bile almakta zorlandığı zaman süreleri kozmik ölçekte gülünç derecede küçük rakamlar…) Theia, Dünya’ya inanılmaz yüksek bir hızla çarptı. Bu çarpışma o kadar güçlüydü ki, Theia ve Dünya’nın yüzeyi bir anda eridi ve muazzam miktarda enerji açığa çıkmasına sebep oldu.

Çarpışmanın yıkıcı etkisiyle Theia’nın büyük bir kısmı ve Dünya’nın dış katmanlarından (özelllikle kabuk ve manto) devasa miktarda materyal uzaya savrulmak zorunda kaldı. Bu materyaller, Dünya’nın çevresinde bir enkaz diski oluşturdu. Bu disk, tıpkı gezegenlerin Güneş çevresinde oluştuğu gibi, Ay’ın oluşmasının temellerini atmış oldu.

Zamanla bu enkaz diski, yerçekiminin etkisiyle birleşme göstermeye başladı. Sonuçta aynı olmadığımızı düşündüğümüz insanlarla bir araya sıkça gelmeye başladığımızda birbirimize benzemeye başlamamız gibi küçük parçalar birikti ve daha sonra iyice büyüyerek  gökyüzünün karanlık incisi Ay oluştu. Bu süreç birkaç milyon yıl kadar sürdü ve sonuç olarak Ay, Dünya’nın yörüngesine oturma kararı aldı.

Ay yeni oluşan çoğu gezegenle aynı talihi yaşayarak başlangıçta lavlarla kaplıydı. Çarpışmanın bıraktığı enerji, yüzeydeki kayaları eritti ve magma okyanusları oluşturdu. Zamanla Ay soğumaya başladı ve bu soğuma sonucunda yüzeyi sert bir kabukla kaplandı. Bu dönemde, yüzeydeki yoğun volkanik faaliyetler ve çarpışmalar kraterler ve düzlüklerin oluşmasını sağladı.

Milyarlarca yıl boyunca Ay’ın yüzeyindeki volkanik faaliyetler sona erdi ve Ay, aynı aramıza mesafeler giren , gereksiz yanlış anlaşılmalar sonucu kaybettiğimiz insanlara duyduğumuz sevgi gibi soğuyarak şu anki hâline ulaştı. Dünya ile olan yerçekimsel etkileşim sonucu, Ay yavaşladı ve bugün sadece bir yüzünü Dünya’ya dönük duruma getirdi. Belki de küstü kim bilebilir ki?

(Ay’ın görünmeyen diğer yüzü)

Peki neden büyük çarpışma hipotezi kabul ediliyor? Gerçekten kabul edilebilir bir teori mi? Öncelikle Ay’daki taş ve minerallerin, Dünya’nın kabuğundaki bileşime oldukça benzer olması, Theia’nın çarpışmada Dünya’nın dış katmanlarından malzeme topladığını gösterir. Ki bu bulgu da ayın kimyasal yapısını tutarlı bir şekilde tahmin etmemize yaramaktadır. İkinci olarak Ay, Dünya’ya kıyasla demir açısından fakirdir. Bu, Theia’nın ve Dünya’nın kabuğundaki malzemelerden oluştuğunu destekler. Bu bulguyla beraber Ay’ın neden düşük yoğunlukta olduğunu açıklayabiliriz. Son olarak bilgisayar simülasyonları ile yaptığımız ve kendimizce doğru kabul ettiğimiz modern modeller, böyle bir çarpışmanın Ay’ı oluşturan malzeme dağılımını ve yapıyı tutarlı bir şekilde açıklayabileceğini göstermiştir.

Sonuç olarak çarpışma teorisi, Ay’ın kökenine dair en iyi açıklamalardan biridir, ancak bilimsel araştırmalar devam etmekte ve daha fazla kanıt toplanmaya çalışılmaktadır. Kim bilir belki de ışığını bir başkasından alan ve bize kendi ışığıymış gibi yansıtan bu tatlı yalancı içinde daha fazla sır barındırıp bizleri şaşırtmayı planlıyor olabilir..