Tanrı Dağları ve Türkler
Türklerin medeniyetlerini kurduğu, içinde birçok efsaneyi barındıran, Türk yurdunun simgesi haline gelen ve tarihte yer edinmiş dağılmalara, istilalara rağmen eski gücüne kavuşan Türk boylarının eteklerinde özünü buldukları Tanrı Dağları.
Tanrı dağları, dağ silsilelerinden meydana gelmektedir. Bunlara ‘’Aladağlar’’ adı verilmektedir. Çok uzun ve geniş alana yayılmış Tanrı Dağları’nın 1,000,000 km² lik alana yayıldığı bilinmektedir.
Kuzeyde Çungar ve Güney Kazakistan düzlükleri, güneydoğuda Tarım Havzası, güneybatıda Hisar ve Alay Sıradağları ile sınırlanır.
Tanrı Dağlarının Doğu bloğu 2013 yılında, Batı bloğu ise 2016 yılında Dünya Mirası olarak ilan edilmiştir.
Tanrı Dağları, binyıllardır Türkler için önemli bir yerleşim alanı olmuştur. Özellikle düşmandan, soğuktan korunmak için vadiler bir sığınak görevi görmüş, yer yer ılıman bölgeleri, güvenli konumu sayesinde hayatlarını idame ettirebilmişlerdir. Tanrı Dağları’nın önemi sebebiyle Hunlar, Göktürkler gibi pek çok Türk devletinin başkentleri bu dağların üzerinde kurulmuştur.
Tanrı Dağları Türk Irkı İçin Neden Önemlidir?
Türklerin binlerce yıl boyunca bu dağları kutsal saymasının elbette sebepleri vardır. İnanışa göre Nuh Tufanı sonrası gemide bulunan seksen kişi salgın hastalık sebebiyle ölmüş, geriye sadece Nuh Peygamber, karısı ve üç oğlu Han, Sam, Yafes ve eşleri hayatta kalmıştır. Nuh peygamber, Ham ‘ı Hindistan bölgesine, Sam’ı İran tarafına, Yafes’i ise doğuya göndermiştir. Yafes ve oğulları Türk yurdu olarak bilinen coğrafyada uzun süre bir yurt bulmak için dolaşıp durmuş, ve sonunda Tanrı Dağları’nın ortasında Issık Gölü’nün kıyılarını kendilerine yurt edinmişlerdir. Yafes’in henüz isim konmamış oğluna da Tanrı’nın emriyle Türk adı verilmiştir.
Yafes, bir ırmaktan geçerken boğularak ölünce onun yerine ailenin en küçük ama en akıllısı olan Türk geçmiştir. Türk’ün soyu büyümüş, çoğalmış ve Tanrı Dağı’na sığmaz olunca Türk yurdu olarak bilinen alana dağılmışlardır. Her biri kendi boyunu ve milletini oluşturmuşlardır.
Joseph Deguignes de “Büyük Türk Tarihi” adlı kitabında, Türklerin atası olarak Nuh Peygamberin oğlu Yafes’i zikretmekte, hatta Yafes’in oğullarından birinin adının Türk olduğunu, Hazar, Türkistan ve Volga ırmağı çevresinde yaşadığını ifade etmektedir
Arap tarihçisi el-Mesudi’ye (X. yy.) göre, Türkler, Nuh Peygamber’in üç oğlundan biri olan Yafes (diğerleri Ham ve Sam)’in soyundan iniyordu. “Tac-üt Tevârih” yazarı Hoca Sadettin Efendi dâhil bütün Osmanlı vak’anüvis (resmî devlet tarihçi)leri bu görüşü aynen benimsemiştir.
Bu konuda Gazi Mustafa Kemal, 1920 yılında TBMM’de şunları söylemiştir:
“Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh’un oğlu Yafesin oğlu olan kişidir.”
Konuşmanın orijinal metni: “Efendiler! Bu dünyayı beşeriyette asgari yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir Türk Milleti azîmesi vardır. Ve bu milletin sahai arz daki vüsati nispetinde sahai tarihte de bir derinliği vardır. Türk Milletinin ceddi âlâsı olan Türk namındaki insan, ikinci eblülbeşer Nuh Aleyhüsselâmın Oğlu Yafes’in oğlu olan zattır.” 1. Dönem, 3. Yasama Yılı,130. Birleşim, 1 Kasım 1922 (1.11.1338) https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c024/tbmm01024130
İnanılır ki; Uçmağa gitmeye hak kazananlar bu dağa çıkar ve bu dağdan uçmağa ulaşırlar. Türkler için kutsiyeti bu kadar büyük olan bu dağ uğruna nice mısralar, şiirler yazılmıştır.
Hüseyin Nihal Atsız’ın yazdığı şu iki mısra belki de en güzelidir:
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı’nda…