YILDIZLI GECEDEN YILDIZLARA

Kesik bir kulak, sarı renkler, vazoda çiçekler ve günümüzün en bilinen eserlerinden yıldızlı gece… tüm bu imgeler tek bir isimde birleşiyor “Vincent Willem Van Gogh”.

(OTOPORTRE,
1886)

Yaşam öyküsünden daha çok eserlerine ve kişiliğine yansımış olan psikolojisini, şaheserlerin arkasında saklanan psikolojik gerçekleri, travmaların insan hayatına etkisini, duyguların yanı sıra duygusuzluğun ışığının bir sanatçıyı nasıl karanlığa hapsettiğini inceleyeceğiz. Van Gogh ciddi, sessiz bir çocukluk geçirdi. Gençlik dönemlerinde bulunduğu Londra’da bunalıma girdi. Ressamın psikolojik sarsıntısının başlangıcı oldu bu dönemler. İlerleyen yaşlarda zihin sağlığından endişe duymasına rağmen fiziksel sağlığını da ihmal etmiş düzgün beslenmemiş ve aşırı alkol almıştır. Psikolojik çöküşün ikinci aşaması Paul Gauguin ile arkadaşlığının bitişi, bir ustura ile yolunu kesmesi ve öfke nöbeti sonucu sol kulağının bir kısmını keserek yaralaması sonucu sona başlamıştır. Bu olaydan sonra kendisini bir dönem akıl hastanesinde bulmuş lakin kendi isteğiyle hastaneden ayrılmıştır. Depresyonu devam etmiştir ve 27 Temmuz 1890’da bir altıpatlarla kendini göğsünden vurmuştur. İki gün sonra yaraları nedeniyle yıldızlı gecede kendisine yer bulmuştur.
Kısacası psikolojik açıdan incelemeye bu şekilde başlayabiliriz.

Patates Yiyenler, 1885. Van Gogh Müzesi, Amsterdam
İncilli, Şamdanlı ve Romanlı Natürmort ya da İncilli Natürmort, 1885. Van Gogh Müzesi, Amsterdam
Sigara İçen Kafatası, 1885-86. Van Gogh Müzesi, Amsterdam
Toprağı Kazan Köylü Kadın, 1885. Ontario Sanat Galerisi, Toronto
Tükenmiş, 1882. Van Gogh Müzesi, Amsterdam

Ressamın eserlerinde kullandığı sarı renk verimliliği, coşkuyu ve sevinci temsil eder. Van Gogh hayatı boyunca bunların hiçbirine sahip değildi. Yaşamı boyunca başarısız olan Van Gogh’a deli gözüyle bakıldı. Eksikliğini çektiği duyguları dışa vurum şeklini bu şekilde görebiliriz. Eserlerinde kullandığı tasvirler bunalımdan ve depresyondan kurtulmak için kendisinde eksik gördüğü ama hiçbir zaman sahip olamadığı sesini dışarı vurmayı temsil ediyor.

Natürmort: Oniki Ayçiçekli Vazo, Ağustos 1888. Neue Pinakothek, Münih
Selvili Buğday Tarlası, 1889. Metropolitan Museum of Art, New York
Gece Kahvesi, 1888. Yale Üniversitesi Sanat Galerisi, New Haven, Connecticut
Tohum Serpen Adam, (Millet‘ten), 1888. Kröller-Müller Müzesi, Otterlo


Kendisini o kadar kapalı bir odada sıkışmış olarak görüyor ki Tutuklular Çemberi isimli tablosunda duvarlarla çevrili ufak bir hapishane avlusunda bir çember hâlinde volta atan mahpuslar görüyoruz. Tablonun üst bölümünde, yukarı doğru yükselmekte olan iki beyaz kelebek vardır. Bunlar, özgürlüğün olduğu kadar, kaybedilmiş saflığın da sembolüdür. Ayrıca tabloda, ressamın intihar edeceği yaşa eşit biçimde, 37 insan figürü yer almıştır.

TUTUKLULAR ÇEMBERİ
(Gustave Doré
‘den esinle, 1890


Depresyon ve yalnızlık insan bedenini ve ruhu çürüten psikolojik bir durumdur. İnsanlar bu durumdan kurtulmak için çabalamazlar çünkü olağan hallerinden onları kurtaracak kimse yok diye düşünürler. Kabullenilmiş çaresizliğe doğru emin ama her an yıkılabilecek adımlarla ilerlerler. Gözlerimizi kapattığımızda hepimizin hayallerinde canlanan, günümüzün efsanelerinden birisi olmuş “Yıldızlı Gece” isimli tablonun yaratıcısını bu yüzden döneminin delisi ama günümüzün çılgınlık ve yaratıcılığın dâhisi olarak tanımlıyoruz.


Eserlerin ya da imkanların büyüklüğüyle değil, duygularımızın varlığıyla yol almalıyız ki hapsolduğumuz karanlık odalardan kurtulabilelim. Van Gogh eğer depresyon durumundan çıkabilseydi belki de eserlerinin kıymeti bu kadar anlaşılmayacaktı lakin hangi eser bir insanın hayatından daha kıymetlidir. Günümüzde psikolojik rahatsızlık çeken insanlar eminim ki kendilerini Van Gogh kadar yalnız ve çaresiz hissediyorlardır. Bizim onlar için yapacağımız en faydalı durum, yıldızlı geceye bir yıldız daha kazandırmadan, güçle yanlarında olmaktır. Unutmayın ki eserler tekrar yaratılır ama insanlar tekrar doğmazlar…