DORİAN GRAY VE NARSİZM

Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendi bedensel veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık, kabaca tabirle kişinin kendisine âşık olması teorisidir. Bu yazımda narsist denildiği zaman aklımıza ilk gelen kişiden Dorian Gray’den ve narsistliğinden bahsedeceğiz.

Oscar Wilde‘ın “Dorian Gray’in Portresi” adlı romanı ilk kez Temmuz 1890’da “Lippincott’s Monthly Magazine” adlı dergide tefrika edilmeye başladı, ertesi yıl da kitap halinde basıldı.


Yanlış büyüleyicidir ve her zaman hoş teorilerle kendini göstermeye çalışır. Teorik evrende tüm aşırılıklar yanlıştır. Pratikte ise tutarlı ya da iç açıcı gözüken durumlar teoride yanlıştır. Bir insanın kendi bedensel veya zihinsel benliğine karşı duyduğu hayranlık ve bağlılık nasıl yanlış olabilir ki. Elbette yanlış değil lakin aşırıya kaçmadığı sürece. Hepimiz kendimizi seviyor ve barışık yaşamaya çalışıyoruz. Peki bunun ayrımını nasıl yapacağız dediğinizi duyar gibiyim. Aslında ince bir çizgide ayrımı var. Başkalarının haklarına zarar vermediği sürece her şeyi yapmakta özgürüz. İradeli idare diyorum ben buna. Örneğin kendi bedensel veya zihinsel benliğime karşı hayranlık ve bağlılık duyuyorum ama bir başkasının duyduğu saygıyı incitmeden. Herkes kendisini sever, sevmeli. Öz önem duyusuna sahip olunmalı ama başkalarına karşı empati eksikliği yaşamadan. Narsistlerin en büyük eksikliği bu aslında. Empati eksikliği. Empati kurulduğunda kendi öz önemlerinin dışına çıkacaklarını sanmaktalar. Dorian’ın portresine olan saplantısına benzer şekilde, narsisistler imajlarını titizlikle düzenlerler, bazen gerçek bağlantılar ve etik düşüncelerden vazgeçme pahasına. Bu durumda içsel çürümeye yol açar. Ahlaksız eylemlerimizin sonuçlarına katlandığımız gibi narsist eylemlerimiz de içsel çürümeye yol açıyor. Tatmin arayışı manipülasyon, ahlaki değerlerin düşüşü ve gerçekle olan bağlantının kopması ile sonuçlanır. Bir narsist asla tatmin olmaz. Tıpkı Dorian Gray’in yaşadığı gibi. Güzel sevgili, iyi arkadaşlar, güzel bir yüz ve daha niceleri… tatminsizlik duygusuna yol açan sürece sürüklendi. Bunun sonucunda ise tüm sevdiklerini ve güzelliğini kaybetti, ahlaksız şeyler yaptı ve en kötüsü sevdiği kadının ölümüne sebep oldu. Dozu kaçırmak diye buna denir.

Ressam Basil Hallward ve aristokrat Lord Henry Wotton, Dorian Gray’in resmini inceliyorlar.

Dışarıdan mükemmel ve güzel olmanın gerçek olup olmadığını düşünmemi sağlamıştı bu kitap. Kitabı bitirdiğimde ise her şeyin mükemmelmiş gibi davranan insanların karmaşık duygular yaşadığını ve öz benliklerinde güzel olma arzusunun cazip ama kontrolsüz duygulara yol açabilecek olduğunu gösterdi. Dorian da kendini çok seviyor ve ne olursa olsun mükemmel görünmek istiyor ama mükemmel görünmek arzusu mükemmel hissetmemize yol açmıyor. Her şeyden önce kendimizi sevip olduğumuz halin en üstüne çıkmalıyız. Bizim için mükemmellik kabul gördüğümüz değil kendimizi kabul ettiğimiz halimizdir. Önceliğimizi benlik duygumuz olarak görüp, insancıl duygularla insanlara yaklaşmak sanıldığının aksine kötü bir şey değildir. Aksine insan olduğumuzun göstergesidir. Ben demek kolay ama biz demek zordur. Özümüzü ve sevgimizi kaybetmemiz gerekmektedir.

Dorian Gray’in ölümü.

Narsist duygular bizi biz yapan faktörleri törpüler ve sonucunda tek başımıza korku içinde kalmamızı sağlar. Güzellik önemlidir ama insanların yüreğinde güzel olmak daha önemlidir.