Çağatay Türkçesi, Türkçe’nin tarihi alanında dönemlerine baktığımızda, Orta Türkçe’nin bir koludur. Çağatay Hanlığı döneminde göçebe yaşamı benimseyen Türklerin kullandığı dil olarak düşünülmekle birlikte Timurlular’ın döneminde de şekillenmiştir. Bununla beraber Çağatayca’nın sadece Orta Asya Türk devletlerinde kullanıldığını düşünmemiz yanlış olacaktır. Çünkü Çağatay Türkçesi, doğup yetiştiği coğrafya dışında da birçok şair tarafından eser verilen bir dildir.
Her kavramın kendi içinde muhakkak alt başlıkları bulunur. Hâl böyle iken Çağatay Edebiyatı’nın da dönemlere ayrılıp adlandırılması olağandır. Tam da bu noktada Macar bir Türkolog olan János Eckmann’ın yazılarını düşünürsek, Çağatay Edebiyatı’nı üçe ayırabiliriz:
- 1) Klasik Öncesi Dönem
- 2) Klasik Çağatayca Dönemi
- 3) Klasik Sonrası Dönem
Klasik öncesi dönemin önemli temsilcileri Sekkâki, Mevlana Lütfi ve Ahmedî’dir.
Sekkakî
Çağatay şiirinin ilk şairlerindendir. Yaşamı hakkında pek bir bilgi yoktur. Sadece Ali Şîr Nevâî’nin Mecâlisü’n-Nefa’is adlı eserinde Sekkakî’nin Maveraünnehir’li olduğu ve saray şairliği yaptığı bilinmektedir.
Cavid bolgıl dünyada köñlüñ tilegeni bile
Ta kiçe kündüz hafta ay yılga hisab asan durur
(Gönlünün dilediği ile dünyada ebedi ol.
Çünkü gece gündüz, hafta, ay, yıla hesap kolaydır.)
Mevlana Lütfi
Herat’ın Kenar köyünde dünyaya gelen Mevlana Lütfi, ”Heratlı Lütfi” olarak da bilinir. Eserlerinde sade dili kullanması göze çarpmaktadır. Ali Şir Nevâî, Mevlana Lütfi hakkında ”Bu kavmin üstadı ve söz melikidir.” demiştir. Bu söz onun dönemi içerisinde edebi yönüyle öne çıkmasını sağlamıştır. ”Gül ü Nevrûz” ve ‘‘Divan” ı Heratlı Lütfi’nin önemli eserlerindendir.
Birmegil dirler vefasızga köñül
Kim anıñ ñuşındın artuk nişi bar
Min tama ‘itmes min ölsem la’ lidin
Can miniñ canımdur ilniñ n’işi bar
(Vefasıza gönül verme derler.
Çünkü onun tatlılığından fazla zehri vardır
Ben onun dudağından ölsem de tamah etmem.
Can benim canımdır, halkın ne işi var?)
Ahmedî
Ahmedî hakkındaki bilgilere sadece mesnevi türündeki ”Sazlar Münâzarası” eserinden ulaşılmaktadır. Sembolik özelliği ile bilinen eser, Ahmedî’nin üslubuna bakarak bulunduğu dönemin (Klasik Öncesi Dönem) şairi olduğunu ve musiki yönünün de ağır bastığını gösterir. Eserin nüshası ise Londra bulunmaktadır.
Gamzelerim barçadın efzün irür
Leyli miniñ gamzeme mecnun irür
(Gamzelerim hepsinden fazladır.
Sevgili benim gamzeme âşıktır, tutulmuştur.)
Klasik Çağatayca döneminin önemli temsilcileri, Ali Şir Nevâî ve Hüseyn-i Baykara’dır.
Ali Şir Nevâî
Esas adı Nizâmüddîn Ali Şir Nevâî, Herat’ta doğan bir diğer şairdir. Soyu Uygur Türklerine dayanan şair, Mîrzâ Baykara’nın torunu olan Hüseyn-i Baykara ile birlikte büyümüştür. Bu tanışıklık onun hayatını şekillendirmekle birlikte sanatına daha da yakınlaştırmıştır. Daha sonra Hüseyn-i Baykara’ dan aldığı ”mühürdanlık” görevi ile vazifeleri katbekat artmıştır. Nevâî, yaşadığı vefatlarla ve saray içindeki ilişkilerle daha yorgun hissedip Hüseyn-i Baykara’ya karşı bütün görevlerini bırakmıştır. 1501 yılında vefat eden Nevâî, kendi hazırlattığı kabre gömülmüştür.
Ali Şir Nevâî, Klasik Çağatay Edebiyatında önemli bir kişiliktir. Çağatay edebiyatı, klasik şeklini Nevâî ile almıştır. Öyle ki bu dönemde birçok eser vermiş ve hep Türkçe’yi savunmuştur. Hatta Çağatay Türkçesi’nin bir diğer adının da ” Nevâî Tili” olduğu bilinmektedir. Gerek eserleriyle gerek siyasi kimliğiyle beraber övgülerle yaş alan şair, sadece Çağatay alanı içinde değil Osmanlı şairleri başta olmak üzere birçok bölgede şöhret kazanmıştır. Şairin bilinen eserleri, ” Mecâlisü’n-nefâis” adlı şuara tezkiresi, ”Hayretü’l-ebrâr” ve ”Leyli vü Mecnun” adlı hamseleri bulunmaktadır.
Türkî ile dagıbehre algay
Leyli vü Mecnun’da Hatimetü’l-kitab bölümünden birkaç cümle
Niçün ki bu kün cihanda etrak
Köptür huş-tab’u safi-idrak
(Türkçe ile de zevk alınacak
Çünkü bugün cihanda Türkler
Çokturlar, iyi yetenekli ve saf anlayışlılardır.)
İki farklı dilde ”Divan”ı ile birlikte ”Vakfiyye” ve ”Münşe’at” adında tarihi önem taşıyan, belge niteliğinde eserleri bulunmaktadır.
Zaman ehlidin üz peyvend eger diseñ birev birle
Garâibü’s-Sıgâr’dan
Kılay peyvend bari kılmagıl na-ehl ile peyvend
(Zamanın ehlinden ilişkini kes, eğer birisi ile dersen ki
ilişki kurayım, hiç olmazsa layık olmayanla ilişki kurma)
Hüseyn-i Baykara
Hüseyn Mîrzâ bin Mansûr bin Baykara, Herat’ta doğan bir diğer şairdir. Belh Hükümdarının yeğeni olan Baykara, iyi bir asker olmanın yanı sıra iyi bir şairdir. Dönemi içinde siyasi kimliği halka refah sağlamıştır. Lakin tek altın çağını yaşayan halk değildir. Kullanılan yazı dili olan Çağatay Türkçesi’nin de altın çağı Hüseyn-i Baykara ile yaşanmıştır. ”Hüseynî” mahlasını eserlerinde kullanan şair, Nevâî ile birlikte Çağatay Türkçesi’nin devlet dili olması için çok uğraşmıştır. Hüseynî’nin şiirlerinin toplandığı bir ”Divan”ı olduğu bilinmektedir.
İy Hüseyni bade içsem yad ilindin tink durur
Bolsa ab-ı Hızr u ‘ömr-i cavidan ya bolmasa
( Ey Hüseynî, yabancının elinden bade içersen ister âb-ı hayat olsun
isterse ebedî olmasın benim için fark etmez.)
Çağatay Edebiyatı altın çağını zamanla yitirmiş ve savunucularını kaybetmiştir. Klasik Sonrası Dönemde de Çağatay Türkçesi yerini Özbek diline bırakmıştır. Tam da bu noktada Necip Fazıl’ın sözünü yazımıza uyarlayıp söylememiz doğru olacaktır:
Ağaçtan düşen yaprak nasıl kurumaya mahkumsa,
Asimile olan her dil de edebiyatını yitirmeye mahkumdur.
Çok faydalı ve bilgi dolu bir yazı olmuş. Emeği geçenlerin ellerine sağlık.