Geçiş Nesnesi

Geçiş nesnesi, çocuğun hayatında bir süre çok önemli hale gelen, çocuğu rahatlatan eşyalara verilen isimdir.

Pek çoğumuzun küçükken elinden hiç düşürmediği bir oyuncağı belki bir kumaş parçası vardır. Bu nesneleri çoğu zaman yanımızda bulundurur, yanımızdan hiç ayırmaz onunla beraber uyuruz. Küçük çocuklarda daha fazla görülen bu oyuncaklara Winnicott geçiş nesnesi adını vermiştir.

Geçiş nesnesi ‘’Çocuğun hayatı için bir süre çok önemli hale gelen, çocuğu rahatlattığı gözlemlenen eşyalar’’ olarak tanımlanmıştır.

Bu eşyalar üzerindeki kirler, üstüne sinen kokusu ile çocuklar tarafından sevilir ve özel hissettirir. Bu nesneler yıkandığında çocuk için özel bir nesne olmaktan çıktığı ve çocukların bu nesneler ile eski bağlarını göstermediği gözlemlenmiştir.

Geçiş nesnesi her çocuk için zorunlu değildir. Bazı çocuklar böyle bir nesneye ihtiyaç duymazken bazı çocukların bu nesnelere fazlasıyla ihtiyaç duydukları ve bu nesneler ile olan bağlarını ergenlik ve genç yetişkinliklerinde de devam ettirdiği gözlemlenmiştir.

Geçiş nesnelerini daha iyi anlamlandırmak için Nesne İlişkileri Kuramı Melanie Klein tarafından ortaya atılmış W. Ronald D.Fairbairn, Harry Guntrip ve Donald W. Winnicott tarafından revize edilmiştir.

Nesne İlişkileri Teorisi geçiş nesnesini şu şekilde açıklamıştır: ‘’Bebek doğduktan sonra da annesine olan bağımlılığını sürdürür. Bebeğin anneye olan mutlak bağımlılığı – ki Margaret Mahler bunun altını özellikle çiziyor – annenin en ufak ihmalinin bebeğe fiziksel ve ruhsal olarak büyük zararlar vermesine yol açar. Bu mutlak bağımlılık nedeniyle, bebeğin biricik nesnesi olan anne onun için tümgüçlü figürdür ve belirli nedenlerle bu nesneyle olan ilişki aksarsa, bebek bu aksaklıkları tümgüçlü nesnesi tarafından zulmedilme olarak algılayacaktır.’’

Çocukların kullandığı geçiş nesnelerini ve geçiş olgusunu Winnicott tanımlamıştır. Çocuklar geçiş nesnelerini 4-12 aylıkken yaratırlar. Sıklıkla; taşınabilir, sevilen, anne ile ilişkilendirilen bir eşya (battaniye, örtü, tülbent gibi) ya da oyuncaktır (oyuncak ayı, bebek, vb). Geçiş nesnesi çocuk için çok önemlidir. Onun üzerinde her türlü hakkı iddia eder ve ona her şeyi yapabilir. Onu sever, kızar, çekiştirir, saklar, atar… Yanından ayırmaz, yıkanmasını istemez.

Bu dönemde anne, parmak, yumruk gibi bebeğin bir parçasıdır. Anne bebek, bebek annedir. Bebek, annenin oluş haliyle özdeşleşir. Anne, bebeğine bunu hissettirerek onun birincil narsisizmini doyurur. Böylelikle bebekte bir tüm güçlülük yanılsaması gelişir, her şeyi kendisinin yarattığını zanneder. Bebek büyüdükçe annenin kendisi olmadığını, ayrı olduklarını daha çok hisseder. Bu sırada annesinin üstünde tam bir egemenlik kuramadığını fark eder. Yavaş yavaş ruhsal ayrışma başlarken nesne/oyuncak/eşya kullanımı başlar. Bu aşamada oyuncak ayı, battaniye gibi nesneler bebeğin egemenlik hissini tatmin etmesini sağlarken annesinden ayrışmasında ortaya çıkan kaygıyı da teselli ederler. Bebeğe ait olan ve bebeğin kendisi olmayan ilk nesneler olmaları açısından özel bir öneme sahiptirler. Bunlar sadece nesneler olmaz; annenin sesi ninni olarak, kokusu tülbentteki koku olarak, teni battaniyedeki yumuşaklık olarak, anne sütünün tadı inek sütü olarak geçiş olgularında gözlemlenir.

Geçiş nesnesiyle ilişkisinde bebek, gerçekliği değerlendirmeye ve neyin iç dünyasına neyin dış dünyaya ait olduğunu ayırt etmeye başlar. Geçiş nesnesi iç-dış arasındaki ilişkiyi temsil ederken ağız-meme, bebeğin eli-annenin teni gibi bir aradalıkları da simgeler. Nesne parçaları (ağız, meme…) arasındaki ilişkilerden türer. Geçiş nesneleri bebeğin kendisi (me) ile kendisi olmayan (not-me) arasındaki alıştırmalarını yaptığı oyun alanıdır.

Geçiş nesnesi oral dönemin somut olduğu kadar yoğun duygu dolu ilişkileri içinden çıkar. Geçiş nesnesinden önce bebeğin nesnesi anne memesidir. Önce anne memesi üzerinden kendisini ve kendisi olmayanı algılamaya başlar. Anne, memesi ve bakım vermesi ile çocuğun emme refleksini dürtüsel yatırımın yapıldığı bir ilişkiye dönüştürür. Winnicott, geçiş nesnesinin öneminin simgeselliğinden değil gerçekliğinden geldiğini vurgular. Yani meme yerine geçmesinden çok meme olmaması önemlidir. Simgeleştirmeye geçiş bu aşamadan sonra gerçekleşecektir. Simgeleştirme kullanıldığı dönemde bebek artık; fantezi ve gerçek, içsel nesneler ve dışsal nesneler, birincil yaratıcılık ve algılama arasındaki ayrımı açık bir şekilde görebiliyordur.

Anne memesi, bebeğe sunulduğu için yalnızca düşlemde yaratılır. Yani bebek acıktığında ve annesinin memesinden süt emdiğini düşlemlediğinde meme gelir. Bunu ağlaması ile yaptığından meme ile bebek arasında duygulanımsal bir bağ vardır.

Geçiş nesnesi meme gibi düşlemseldir ve bebek tarafından yaratılmıştır. Yaratmanın yanında bebek geçiş nesnesini “bulmuştur”, ona meme gibi sunulmamıştır. Bu açıdan bebek geçiş nesnesini memeden daha etkin bir biçimde yaratır ve düşünsel yönü daha baskındır.

Bebek geçiş nesnesine sahip olur. Libidinal ve saldırganlık dürtüleri aynı nesneye yatırılır. Bu nedenle dayanıklı bir malzemeden yapılmış olmalıdır. Nesneyi bırakma ve değiştirme hakkı yalnızca bebektedir. Buna müdahale etmek travma yaratacaktır. Bebek geçiş nesnesini yavaş yavaş bırakır ama ondan tamamen ayrılmaz.

Oral dönemden anal döneme geçerken bebek hareketlenmeye ve özerkliğini yaşamaya başlar. Geçiş nesnesi, anneden ayrışmayı kolaylaştırarak özerkliği ve hareketliliği güçlendirir. Geçiş nesnesi bir çanta gibi taşınabilir.

Simgeleştirmeye giden süreçte geçiş nesnesi, meme gibi doyuramaz. Bu açıdan, varlığı ile tüm simgeler gibi kısmi doyum sağlayabilir. Kaygıyı, varlığı ile azaltırken bebeğin bekleme ve kaygıya katlanma kapasitesini arttırır. Simgeleştirme için benliğin, bellek, tasarım ve sınır oluşturma, gerçekliği değerlendirme, kavrayış ve sentez işlevlerinin gelişmiş olması gerekir. Winnicott, özellikle bebeğin benzerlikleri ve farklılıkları ayrıştırmasının önemini vurgular.

Geçiş nesnesi tümgüçlü kontrolden manipülasyonla kontrole ve buradan da nesne kullanımına geçişi sağlar. Geçiş nesnesi, ilk simgesel nesnedir ve daha sonra gelen simgesel nesneler (fetiş nesnesi, bağlantı nesnesi…) bundan türerler. Geçiş nesnesi, ayrılık kaygısına karşı bir savunma, duygusal gelişimde bir aşama ve oyun ve ilüzyon ortamı olarak nötral bir alan yaratımıdır.

Geçiş nesnesi, bebeğin kaygısını yatıştırarak kendiliğini bütünleşik biçimde tutmasına yardımcı olur aynı zamanda kendisi ve kendisi olmayanı çalışmasına yardımcı olarak kendiliğin sınırlarını belirlemesini sağlar. Böylelikle kendiliğin gelişmesini destekler.

Geçiş nesnesi, anne ile özdeşimi pekiştirir. Gebelikte bebek, somut bir nesne olarak annenin içindedir. Anne gebelikte psikolojik açıdan geriler ve bebeği doğduğunda onu bilinçdışıyla kucaklar. Bu sırada bebek annenin hem içindedir/düşlemseldir hem de dışındadır/gerçektir. Anne, bakım vermesi ve kucaklaması ile bebeğinin yaşayacağı ara alanı yaratır. Bu ara alan dış gerçeklikten olabildiğince yalıtılmış olsa da dış gerçekliğin bir parçasıdır. Annenin bebeğine kendisini adaması ile aynı zamanda da düşlemseldir. Bebeğine büyülü ve gerçekdışı bir ortam sunar. Bebek, kendisine bir geçiş nesnesi yarattığında annesinin kendisine yaptığını yapmaya başlar, kendisine büyülü bir ortam yaratır. Önceden annesi memesini sunarak onun kaygılarını azaltırken artık kendisi geçiş nesnesini taşıyarak kendi kaygılarını azaltmaya başlar. Bebek, annelik işlevlerini içselleştirir, benliği gelişir.

0 Shares:
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BENZER YAZILAR
Devamını Oku

Bağlanma Kuramı

Bağlanma kuramı, 20.yüzyılda psikanalitik görüşe farklı bir bakış açısı kazandıran bir kuram olarak Edward John Mosty Bowbly tarafından…